SEYREK BASAN


Asıl adı Mustafa olan Seyrek Basan’ın gerek öyküsü, gerek efsanesi, gerekse masalı diyelim...Yaklaşık iki yüzyıldır Dere Kasabamızda kuşaktan kuşağa anlatılıp durur. Kimileri ise anlatılanların gerçek bir olay olduğunu söyler.

Mustafa yerine Seyrek Basan denmesinin sebebi de; Mustafa’nın çok uzun boylu olmasından dolayı, kocaman adımlar atıp, az sayıda adımla upuzun yollar almasındanmış. Başka birinin iki saatte gittiği yolu, Seyrek Basan bir saatte gidermiş.

Seyrek Basan, on altı-on yedi yaşlarında iken, yanına ak sakallı bir ihtiyar gelmiş, ona bir muska vermiş ve:

“- Bundan böyle yaşadığın sürece kimsenin malına, namusuna göz koymaz; kimseye kötülük yapmazsan bu muskanın gücü sayesinde sana kurşun işlemeyecek.” demiş ve gözden kaybolmuş.

Yine anlatılanlara göre bu olaydan sonra normal zamanlarda üzerinde aba elbise ile dolaşan Seyrek Basan, eşkıya ile çatışmaya girdiğinde veya kendisine pusu kurulup öldürülmek istendiğinde, üzerindeki aba elbise bir anda değişip, yanar dönerli parlak bir elbise haline gelirmiş. Bu durum da onu kurşunlardan korurmuş.

O tarihlerde Dere’de yaşayanlar barut imal edip, bunları Akseki Pazarı’nda satarlarmış. Fakat Antalya yöresine hakim olan bir Efe, pazara gelenlerin barutlarının çoğuna el koyarmış. Efe ile başa çıkamayanlar, Seyrek Basan’a gidip ondan yardım isterlermiş. Böylece, Seyrek Basan’a kurşun işlemediği de, dilden dile dolaşarak yayılmış.

Seyrek Basan, barutçularla birlikte Akseki’ye doğru yola koyulmuş. Akseki Dağları’nda efenin adamları olan tam dokuz kişi önlerine geçip, yollarını kesince çatışma başlamış. Birkaç saatlik çatışmadan sonra Seyrek Basan hepsini öldürüp, silahlarını almış. Bir süre sonra Akseki Pazarı’na gelmişler. Barutçular ürünlerini sergilemekte imişler. Seyrek Basan’da pazar yakınlarındaki bir kahveye gitmiş. Biraz sonra efenin adamları gelip, yine barutların büyük bir bölümünü almışlar. Barutçular, hemen Seyrek Basan’a haber vermişler. Pazar yerine gelen Seyrek Basan; efenin adamlarından birini yakalayıp ona, dağda öldürdüğü ve silahlarını aldığı arkadaşlarından bahsedince, arkadaşlarını tek başına öldüren adamla karşılaştığını anlayan efenin adamı çok korkmuş. Seyrek Basan, adamın yakasına yapışarak:

“- Git efene söyle! Bu aldığınız mallar hemen buraya gelmezse iki günde Antalya ve Akseki’yi başınıza yıkarım.” demiş.

Efe’nin adamı hemen gidip olanları efesine anlatmış. Anlatılanları dinleyen Efe,“ bu olsa olsa Seyrek Basan’dır.”demiş ve atına atlayıp doğruca Akseki Pazarı’na gelmiş. Orada Seyrek Basan’ı görünce :

“- Ben seni gökte ararken, yerde buldum.” diyerek boynuna sarılmış. Alınan mallar geri verildiği gibi birçok da hediye verilmiş. Dere’li barutçular köylerine dönmüşler. Seyrek Basan da altı ay kadar orada kaldıktan sonra Dere’ye dönmüş.

Seyrek Basan, kötülerin düşmanı, iyilerin ise dostuymuş. Zorda olan herkese yardım edip, en çok da yoksulları korurmuş.

Günümüzde Bozkır’a komşu olan Ahırlı’da da, o tarihlerde pazar kurulmaktaymış. Bu pazarda yörenin zengin Ermenileri de mal satmaktaymış. Ahırlı Pazarı’ndaki Ermeniler’in mallarına el koyup, bunları fakirlere ve evlenecek olanlara dağıtan Seyrek Basan, halk tarafından çok sevilir olmuş. Buna karşı çıkarları zedelenen zenginler, O’na düşman olmuşlar.

Bu sırada İzmir, Kemalpaşa taraflarında bir Rum eşkıya türemiş. Etrafı haraca bağlayan bu eşkıya, her türlü kötülüğü yapmakta, zamanın güvenlik güçleri bu eşkıyayı yakalamamaktaymış. Bunu duyan Seyrek Basan, hemen Kemalpaşa’ya gitmiş. Üzerinde aba elbisesi varmış. Doğrudan Kemalpaşa Karakolu’na gitmiş ve Karakol Komutanı’na çevreyi haraca bağlayan eşkıyayı öldürmek için geldiğini söylemiş. Karakol Komutanı :

“- O kadar yiğit gitti, hiçbiri de geri dönmedi, sen nasıl becereceksin.” demiş. Bunun üzerine Seyrek Basan :

“- Ben onu ortadan kaldıracağım, ama siz onu sağ mı, yoksa ölü mü istiyorsunuz? Onu söyleyin.” demiş. Karakol Komutanı karşısında abalı bir köylü olduğundan onun bu işi başaracağına hiç ama hiç ihtimal verememiş. Oradaki askerlerden biri :

“- Buna bir şans tanıyalım, bakalım ne yapacak?” deyince, Karakol Komutanı kabul ederek eşkıyayı canlı olarak teslim etmesini istemiş.

Seyrek Basan :

“- Canlı getiririm, ama bir şartım var.” demiş.

“- Nedir?” diye sorduklarında O’da :

“- Onu öldürmeyeceksiniz.” demiş. Karakoldakiler de;

“- Peki.” demişler.

Seyrek Basan, Karabel denilen yerde sekiz kişi olan eşkıya çetesiyle çarpışmaya girmiş. Dağlarda sürüsünü otlatan bir çoban sabaha kadar süren silah seslerini duymuş, sabaha karşı silah seslerinin kesildiğini duyunca Karakol’a giderek haber vermiş. Karakoldakiler hemen Seyrek Basan’ın eşkıyalar tarafından öldürüldüğünü düşünmüşler. Fakat az sonra Seyrek Basan, yanında üç eşkıya ile gelmiş. O, sekiz eşkıyadan beşini öldürmüş, üçünü de esir almış. Esir aldıklarından biri etrafı haraca bağlayan eşkıyaymış.

Seyrek Basan, çatışmaya girdiğinde üzerindeki aba elbise tılsımın etkisiyle kurşun geçirmez parlak elbiseye dönüşmüş. Karakol Komutanı onun bir gün önce konuştuğu kişi olduğuna inanamamış. Çünkü o zaman üzerinde aba elbisesi varmış. Seyrek Basan aynı kişi olduğunu söylemesine rağmen Karakol Komutanı yine de inanamamış. O sırada üzerindeki parlak elbise birden değişerek eski aba elbiseye dönüşmüş. Karakol Komutanı o zaman, O’nun bir gün önce konuştuğu kişi olduğuna inanmış. Seyrek Basan’a :

“- Bizi büyük bir belâdan kurtardın ne istersen iste, hemen verelim.” demiş. Seyrek Basan kabul etmemiş. Ona büyük bir toprak parçası vermişler. Fakat Seyrek Basan, bunu da kabul etmemiş.

“- Benim malda mülkte gözüm yok.” demiş.

Seyrek Basan, Söke’de uzun süre kalmış. Oraları Rum ve Ermeni çetelerinden temizlemiş. Kendine Söke ve Söke’nin Sarıkemer Köyü arasında bulunan Ambarkavak köprüsünü sınır olarak çizmiş. (Bu sınır bugün Söke ve Sarıkemer arasında hala Seyrek Basan sınırı olarak anılır.)

Seyrek Basan uzun süre sonra Dere’ye gelmiş. Dere’den Ahırlı Pazarı’na giderken yolda sırtına çalı çırpı yüklenmiş bir kadının:

“- Kurşunlara gelesin. Allah canını alsın Seyrek Basan.”diye beddua ettiğini duymuş. Kadın onun Seyrek Basan olduğunu bilmiyormuş. Seyrek Basan kadına yaklaşarak;

“- Seyrek Basan’a ne diye beddua edersin?” diye sormuş. Kadın da :

“- Başkaları diyor, ben de onun için diyorum.” demiş.

Bunun üzerine Seyrek Basan kendini tanıtmış. Kadın çok korkmuş. Seyrek Basan, kadının çalı çırpısını indirmiş, bir kenara atmış ve kadına değerli hediyeler vermiş. Az önce beddua eden kadını, sevinç içerisinde ve dualarla geride bırakan Seyrek Basan, yoluna devam etmiş.

Seyrek Basan bir süre sonra Dere’de Gökçe Kız denilen bir kıza tutulmuş. Babasından o kızı kendisine istemesini söylemiş. Bunun üzerine babası kızı istemiş. Kızın babası :

“- Benim kızım Seyrek Basan’a yaramaz.” demiş. Seyrek Basan’ın babası nedenini sorunca da; kızının sol göğsünün hasta olduğunu, bu göğsünün hemen hemen yok gibi olduğunu söylemiş. Babası gidip durumu Seyrek Basan’a anlatmış. Fakat Seyrek Basan, ille de o kız olacak diye diretmiş. Bir gün kızın önüne çıkarak, kıza :

“- Neden beni istemedin?” diye sormuş. Bunun üzerine zor durumda kalan kız sol göğsünü açarak Seyrek Basan’a göstermiş ve neden evlenmek istemediğini böylece açıklamış. Seyrek Basan oradan üzüntüyle ayrılmış.

Kız evine gittiğinde olanları ağabeylerine anlatmış. Buna çok kızan ağabeyleri pusu kurmuşlar ve Seyrek Basan’ı vurmuşlar. Vurmasına vurmuşlar ama kendileri de vurup vurmadıklarını bilememişler. Çünkü Seyrek Basan, atının üstünde hiç sendelemeden durmaktaymış. Üstelik onu kurşunlardan koruyan tılsımı varmış. Fakat gerçekte Seyrek Basan vurulmuş ve yaralanmış. Yaralı olarak atının üzerinde, Dalamaz (Dere Kasabası çıkışında, Harmanpınar yolu üzerindeki mevkii) denilen yere gelmiş. Söğüt ağaçları dibindeki çeşmenin yanında oturan kadınlardan su istemiş. Kadınlar su verecek kaplarının olmadığını söylemişler. Bunun üzerine Seyrek Basan atından inmeden ayakkabısını çıkarmış, su doldurup vermeleri için kadınlara uzatmış. Yaralandığı için yarasından akan kan ayakkabısına dolmuş. Bunu gören kadınlar O’nun vurulduğunu anlamışlar. Böylelikle de Seyrek Basan’ın vurulduğu kısa sürede çevreye yayılmış.

Kimseye kötülük yapmadığı sürece, kurşuna karşı tılsımlanmış olan Seyrek Basan; Gökçe Kız’ın önünü kesip, onu göğsünü açmak zorunda bırakınca tılsım bozulmuş ve vurulmuş.

Yaralı olarak atının üzerinde, Avrana’ya (Arvana da denilmekte olan bu yerleşim yeri Konya İli Seydişehir İlçesi sınırları içinde yer alan bir köydür. Suğla gölü kıyısında kurulu olan bu köyün şimdiki adı Çatmakaya’dır.) giden Seyrek Basan, orada bir çoban bulmuş. Ona para vermiş ve çeşitli şeyler almasını söylemiş. Kendisi de bir mağaraya gizlenmiş. Vurulduğunu Bozkır Karakolu da duymuş. Jandarma Komutanı yanına askerleri alarak Dere Kasabası’na gelmiş. Seyrek Basan’ın babasını da alarak, gizlendiği mağaraya gelmiş. Komutan Seyrek Basan’ı öldürmek istememekteymiş. Ama Jandarma içinde bulunan Ermeni asıllı biri mağaranın ağzına gelerek içeriye doğru ateş etmeye başlamış. Seyrek Basan’da karşılık verince çatışma başlamış, üç saat süren çatışma sonunda Seyrek Basan öldürülmüş.

Seyrek Basan’ın cesedini ele geçiren Ermeniler kafasını kesip hınçlarını kesik baştan almışlar.

Ermenilerin bu yaptıklarını duyan Gökçe Kız’ın ağabeyleri :

“- Kız kardeşimiz kötü olaydı da; Seyrek Basan’ı vurmasaydık. Bunlar olmasaydı” diyerek pişmanlıklarını dile getirmişler. Olaya neden olduğunu düşündükleri kız kardeşlerini vurmuşlar.

Böylece Gökçe Kız’ın ruhu Seyrek Basan’ın ruhuyla kavuşmuş.

EFSÂNE ÜZERİNE AÇIKLAMALAR :

Dilden dile, kuşaktan kuşağa anlatılan “Seyrek Basan” adlı efsânemizi; Dere Kasabası İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretmeni Şenol ÇIPA, Dere İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik yaptığı yıllarda Dereliler’den derlemiştir.

Efsânede dikkati çeken en büyük özelliklerin başında Dere Kasabası’nda barut imâl edilmesi, bu barutların çevre pazarlarda satılmasıdır. Bu durum, araştırmacılarımıza ileride belki ışık tutabilecek bir bilgi olabilecektir.

Efsânede dikkat çeken başka bir özellik ise şu şekildedir: Seyrek Basan, on altı-on yedi yaşlarında iken ak sakallı bir ihtiyarın kendisine bir muska vermesi ve “bundan böyle yaşadığın sürece, kimsenin malına, namusuna göz koymaz; kimseye kötülük etmezsen bu muskanın gücü sayesinde sana kurşun işlemeyecek.” deyip gözden kaybolmasıdır. Tıpkı Beğbira adlı Bozkır Masalı’nda olduğu gibi yaşlı bir dedenin çocukları olmayan bir karı kocanın yanına gelerek sihirli bir elma vermesi ile benzerlik taşıması ilginçtir. Hem Beğbira adlı masalda, hem de Dereli Seyrek Basan Efsânesi’ndeki ortak nokta; ak sakallı bir dedenin öğütlerine uyulmak istenmesi, kötü işlerden uzak kalınması ve sabredilmesi şartlarıdır.

Bu ak sakallı bilge dedenin, Beğbira Masalı ile Seyrek Basan Efsânesi’ndeki aynı kişi olduğu düşünülebilir. Bizce bu kişi, büyük bir ihtimalle Bozkırlıların, biz Türklerin Ermiş Atası, Korkut Atası; Dede Korkut’tur.

derleyen: Şenol Çıpa(öğrt)

Güncellenme Tarihi: 17 Ocak 2011

SEYREK BASAN  SEYREK BASAN Reviewed by Bozkır Dernekleri on 23:13 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.